fbpx

CHARLES DİCKENS’IN ZOR ZAMANLAR’I

 “Zor Zamanlar yapısı ve üslubu itibariyle, toplumun ciğerini okumuş, her şeyin iç yüzünü anlamış bir adamın eseridir”[1]

Zor Zamanlar (Charles Dickens) - Fiyat & Satın Al | D&R

Türkçe’de olaylara yalnızca kendi hesabına yaklaşanlar için kullanılan, artık neredeyse deyimleşmeye başlamış bir söz vardır: İngiliz pragmatisti. Bu ifadenin altında yatan toplumsal koşullar Viktorya Dönemi İngilitere’sinin toplumsal koşullarıdır. Metnin asıl ilgisini oluşturan Charles Dickens’ın Zor Zamanlar isimli romanı da tam olarak bu dönemin bir portresini çizmektedir. Romana bir ayna işlevi yüklemek bu noktada çok doğru olmayacaktır. Çünkü bizce roman dönemin yansımasının ötesinde endüstrileşmenin nihai bir koşuludur. Raymond Williams’ın ifadesiyle “imgesel bir gözlem”den ziyade “imgesel bir hüküm”dür. Roman dönemin tüm debdebesiyle birlikte ortaya çıkmış olan bir gerçeklik düşüncesiyle başlıyor. Gerçekliğe olan bu vurgu esasen Aydınlanma ile birlikte ortaya çıkmış olan pozitivist dünya görüşüne olan vurgunun ta kendisidir. Bu sebeple de üzerine eğilinmesi gereken temel karakterlerden biri bu düşüncenin bir temsilcisi olarak Thomas Gradgrind’dir. Gradgrind ismi Dickens’ın ellerinden çıkarak tüm İngiltere’ye yayılan bir ‘tip’ olmuş ve sadece olgulara, hesaplara ve gerçeklere ilgi gösteren, yaşamını bu kavramlar doğrultusunda şekillendiren herkes için kullanılan bir sıfat haline dönüşmüştür. Gerçeklik üzerine bu kadar yoğun bir yaklaşımın varlığını henüz kitabın başlarında anlayabiliyoruz.

“Şimdi, sizlerden yalnızca “gerçek(fact)” bilgiyi istiyorum. Bu çocuklara sadece “gerçekleri” öğreteceksiniz. Yaşam için gerekli olanlar somut “gerçeklerdir”. Bu kafalara başka hiçbir şey ekmeyin ve olanları da köklerinden söküp atın. Düşünen hayvanların beyinlerini ancak “gerçeklerle” doldurabilirsiniz. Başka hiçbir şey onların işlerine yaramayacaktır. Kendi çocuklarımı da bu ilke doğrultusunda yetiştiriyorum. “Gerçeklerden” şaşmayınız bayım.”[2]

Gerçeklik ile ifade edilmek istenen şeyin pozitif bilimler olduğunu ve pozitivizmin romanın bel kemiğini oluşturduğunu söyleyebiliriz. Ancak kapsamlı bir yorumda bulunabilmek, saf bilgiyi saf olmayan bilgiden arındırabilmek için geçen sürecin kısa bir özetini çıkarmak faydalı olacaktır. Çünkü endüstrileşmeye doğrudan ya da dolaylı olarak tesir eden düşünce biçimleri, kavramlar, bilgi türleri söz konusu olmasaydı Viktorya Dönemi İngilteresi’nin çıkışı engellenemeyecekse de gecikecekti. Her şeyin pür bir süreklilik/süreksizlik içerisinde ilerlemediğinin bilincinde olmak için pozitivizmi ortaya çıkaracak koşulların bilincinde olmak büyük bir öneme sahiptir. Bu, doğrudan bilgi ve bilgi türleri ile de ilişkili bir durumu önceler. Aslında kastımız Dickens’ın Zor Zamanlar diye nitelediği dönemin oluşmasına sebep olan hareketlerdir. Endüstri Devrimi’nin serpilip büyüyebilmesi için bilimsel bilgiye olan mutlak inancın ortaya çıkış öyküsünü anlamakla Thomas Gradgrind’in eğitim felsefesini anlamak eşzamanlı ilerleyecektir.

Biliyoruz ki Batı’da bütün Yeni Çağ boyunca bilime çok büyük değer atfedilmiştir. Ansiklopedistler olarak nitelenen düşünürler de bu duruş daha belirgin bir haldedir. Bilgiye ve akla başvurarak ortaya çıkan bireysel ve toplumsal birtakım problemlerin çözümlenebileceği inancı pekişmiştir. Köklerini, Eski Yunan’a, Platon’un filozofları yönetici olarak dayatmak istediği devlet idealine dek geri götürebiliriz. Özü itibariyle durum Orta Çağ’da da farklı değildir. Sınırlı ellerde toplanan paketlenmiş dünya ve ahiret bilgisi ile neredeyse tüm güç kilise otoritesinin elinde toplanmaktadır. Dünyevileşme/rasyonelleşme süreci ile birlikte artık Batı’da bilginin seküler özellikler kazanmaya başladığına tanık oluyoruz. Avrupa’da modern bilim anlayışı da ancak Orta Çağ koşullarının sona ermesiyle ortaya çıkabildi ve Batı’nın yeni dönemdeki bütün entelektüel arayışlarının temelinde yer aldı. Aydınlanma çağında bilim dinin önüne geçmeye başlamış, Batı’da bilimin ve insan aklının evrenselliğine ilişkin güçlü bir inanç ortaya çıkmıştır.

Bu evrenselci zihniyete, aklın ve bilginin sürekli olarak ilerleme içinde bulunduğu ve gerçek ilerlemeyi Batı uygarlığının temsil ettiği yolundaki Avrupa-merkezci inanç da eşlik etmiştir. Modern bilimin 16. ve 17. yy’ da gelişme sürecinin arka planında bilginin teolojik bağlamından kopuşu ve rasyonelleşmesi vardır. Batı, yeni koşullarda kendi iç güçlerinin yönetimini el değiştirmeye zorlarken, bilgi de yeni toplum kesimleri (burjuvazi) ile kilise arasındaki mücadeleyi yansıtacaktır. Seküler bir çerçevede ele alınmaya başlanan bilgi bin yıllık kilise ve aristokrasi tekeline karşı bir tehdit oluştururken aynı zamanda Batı’nın kendi iç dinamikleri ve ilişkileri hakkında da yeni koşulları ortaya çıkarmaya başlayacaktır.

Neredeyse her zaman eski dünyadan çok daha farklı olan yeni bir dünya tasarımı, coğrafi keşiflerin insan bilgisinde yarattığı olağanüstü etki ve sarsıntı ile açıklanmaktadır. Ancak Bilim Devrimi’nin Avrupa’nın kendine özgü koşullarından ve dinamiklerinden kaynaklanan bir gelişme olduğu savunulmaktadır. Yine benzer bir biçimde Bilim Devrimi’nin Kepler ve Kopernik gibi bilim insanlarının eski doğa tasavvurlarını alt üst eden yeni kavram ve bulgularından kaynaklandığı düşüncesi hakim düşünce olmuştur. Ancak tüm bu düşünsel tasarımlar Batı’nın kendi iç dinamiğine odaklı ve Batı dışı toplumlarla girilen ilişkileri yadsıyan bir tasarım olmaktan öteye gidemezler.

Bu tarihsel çizgi ile biz artık Zor Zamanlar’ın çağına dek geliyoruz. Her ne kadar Thomas Gradgrind odaklanılması gereken en temel kişi olarak dursa da göz ardı edilemeyecek bir Stephan Blackpool gerçeği de karşımıza çıkmaktadır. Dickens, Blackpool’un öyküsüne değinirken dönemin en mühim sorunlarına da değinmektedir. Çünkü yukarıda her ne kadar pozitivist; faydacı ve dünyevileşen bir Batı tasarımı yaptıysak da halen kilise kurallarının parası olmayan işçilere karşı bir bağlayıcılığının olduğunu görebiliyoruz. Boşanmak, bir problem olarak buna örnek teşkil edebilir. Yasalar ve kilise iradesi altında gerekli parayı ödemeyen kişilerin boşanması bir yaptırıma tabiidir ki bu sorun bizim Stephan Blackpool’la tanışma serüvenimizin başlangıcına denk düşmektedir. Diğer önemli bir husus ise sendikalaşmadır. Dickens’ın bu konuda biraz tereddüt içerisinde olduğunu ve Blackpool aracılığıyla konuştuğunu, kafa karışıklığını belirttiğini ifade etmek yanlış olmayacaktır.

Roman içerisinde modern sanayi toplumunda yeri olmayan (sanayi devriminin ortaya çıkardığı insan modeline uymayan) iki karakter vardır: Rachael ve Sissy. Kırları dolaşmaya gittiklerindeki betimlemede arkalarında, kara ve pis dumanın kapladığı bir Coketown şehri tasviri vardır. İnsanı baskılayan ve ruhunu karartan, iç bulantısı veren bu kirli havadan uzaklaşmak için gittikleri kırları henüz şehrin ulaşmadığı ve kirletemediği bir alan olarak betimler Dickens. Buradan da açık bir biçimde bir endüstri ve endüstri toplumu eleştirisinin söz konusu olduğunu görebiliyoruz.

Burada, Thomas Gradgrind ile birlikte değinilmesi gereken Bounderby’yi sona bıraktık. Zira, Bounderby Zor Zamanlar’ın zamanının kendisidir. Raymond Williams, bu noktada Bounderby’i karakterini çok önemsemez. Ancak zamanın asıl anlamının ve zorluğunun asıl yaratıcıları Bounderby’nin zihniyetidir. Ki bu hiç şüphesiz ekonomi politik ve aydınlanma serüvenleriyle doğrudan ilintilidir. 19. yüzyılın yarısından fazlasını kaplayan Viktorya Çağı içerisinde düşünüldüğünde Bounderby zihniyeti daha fazla önem taşıyacaktır diye düşünüyoruz. Mina Urgan’ın İngiliz Edebiyatı Tarihi isimli çalışmasından yararlanarak Viktorya Dönemi’nin özelliklerine bakmamız yeterli olacaktır kanaatindeyiz. Çağa verilen “Victorya çağı (Victorian era)” adı, İngiliz dilinde “pejorative” yani olumsuz ve kötüleyici bir sıfat olarak belirmektedir.  Herhangi bir İngilizce sözlüğünü, örneğin Webster’in 20. yüzyıl sözlüğünü açıp bakarsanız, “Victorian” sıfatının genellikle Victoria Çağında yaşayanların nitelikleri sayılan, saygıdeğer olma merakı, cinsel konularda yapay çekingenliği, dinsel yobazlığı gösteren bir tanımlamasıyla karşılaşırsınız.[3] Buradaki saygıdeğer olma merakı Dickens’ın Bay Bounderby özelinde fazlasıyla ironik bir dille eleştirilmiştir.

Romanı bu dar çerçeve içerisinde değerlendirerek, metni nihayete erdirmenin zamanı gelmiştir.

[1] Williams, Raymond “Kültür ve Toplum”, çev. Uygur Kocabaşoğlu, İletişim Yayınları, 1. Baskı, s. 161

[2] Dickens, Charles “Zor Zamanlar/Hard Times”, çev. Füsun Elioğlu, Oda Yayınları, 3.Basım, Eylül-2003, s.5

[3] Urgan, Mine, “İngiliz Edebiyatı Tarihi”, Yapı Kredi Yayınları, 12. Baskı, s. 172

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir