fbpx

KİTLE, ENDÜSTRİ VE KÜLTÜR: KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

picasso

Kitle kültürü, kültür endüstrisi, hegemonya ya da propaganda? Tüm kavramlar neyi ifade etmektedir? Aralarında belirgin farklar var mıdır? Bahsedilen şey gerçekte aynı mıdır? İncelememizin ilk bölümüne bu temel soruları yanıtlamaya çalışarak başlayacağız. Bu kavramları kullandığımızda aklımıza gelen en önemli isimler Adorno, Horkheimer, Gramsci ve Hitler (hatta Goebbels) olmaktadır genellikle, eğer aşinaysak. Frankfurt Okulu’nun kurucuları olan Horkheimer ve Adorno kültür üzerine önemli çalışmalar yürütmüştür. Bu bağlamda kavramları kullanınca aklımıza bu isimleri gelmesi şaşırtıcı değildir. Peki Hitler nerede durmaktadır?

İşte bu soruya verilecek olan cevap kültür endüstrisi denilen olgunun kökenini bulmamıza yardım edecekken Gramsci’nin aklımıza gelmesiyle de kavramın nasıl şekillendiği ve geliştiğini anlayacağız.

Kültür Endüstrisi metninin yayımlanan ilk sayfalarında, kavramdan önce kitle kültürü olarak bahsedilmektedir. 1947 yılında yayımlanan Aydınlanmanın Diyalektiği adlı eserde ise ilk kez kültür endüstrisi kavramı kullanılmıştır. Adorno ve Horkheimer kitle kültürü kavramı yerine kültür endüstrisi kavramını tercih etmelerinin sebebi olarak: İlk olarak kitle kültürü kavramı, kültürün aşağıdan yani kitlelerden ortaya çıktığını ve yönlendirdiğini çağrıştırmaktadır. Oysa, temel sav olarak kültürün yukarıdan yani egemen/yönetici güçler tarafından üretildiğini ve yönetildiğini ortaya koymaktı, şeklinde ifade etmişlerdir. Diğer bir değişiklik olan endüstri vurgusunun nedeni hakkında da Adorno’nun dile getirdiği başka gerekçeler vardır. Kültür endüstrisinin yaşamın ticarileşmesiyle sıkı bir bağlantı içinde olmasından dolayı kültür ürünleri standartlaşmış ve dağıtım tekelleri rasyonelleşmiştir.

Bu nedenle, Adorno ve Horkheimer, kültür ürünlerinin metalaşarak bir endüstri haline geldiği iddiasından yola çıkarak bu kavramı kullanmayı tercih etmiştir.

Adorno’yu kültür endüstrisi kavramını kullanmaya iten en temel öge ikinci dünya savaşı yıllarında Hitler Almanyası’nda kullanılan propaganda yöntemleri olmuştur. Bu anlamda Hitler kavramın ortaya çıkmasında önemli bir konumda durmaktadır. Ve yine propagandalarında başarılı olan Naziler’den yola çıkarak kültür endüstrisi tanımını yapabiliriz ya da yapılan tanım Nazi Almanyası’nda yapılan şeyle parallelik arz etmektedir diyebiliriz.

Kültür endüstrisi denilen mesele bireyleri pasifize ederek her biri birbirinin aynı olan süreçlerin nesneleri haline gelmesidir. Bu haliyle de bireysel bilinçler üzerinde tahakküm kurulabilir ve kontrol edilebilir hale gelecektir. Önemli olan şey buradaki pasifize etme yönteminin içselleştirmeyle mümkün olmasıdır. Biraz önce bahsettiğimiz gibi bir tahakküm kurma, baskı ve zor kullanımıyla içselleştirme gerçekleşmez. İçselleşme gerçekleştiği andan sonra artık bir tahakkümden bahsedilebilir. Buradaki bu ayrımı kurmak önemli görünmektedir. Adorno ve Horkheimer’ın Nazi Almanyası’nda tanık olduğu görüntüler  ya da maruz kaldıkları muamele, Frankfurt Okulu’nun da bu anlamda negatifliğini anlamamıza olanak sağlamaktadır.

Frankfurt Okulu’nun, tümüyle yönetilen toplumların yani günümüz toplumlarının faşist, demokratik devlet kapitalizmi, liberal ekonomi modelleri ve politikaları, devletçi komünist biçimleri halinde yükselişiyle ilgili tanık oldukları şeyler tüm bu süreçlere karşı karamsar olmalarına sebep olmuştur. Çünkü şayet kabaca ifade edecek olursak, Adorno ve Horkheimer’a göre, kültür 18. yüzyıldan bu yana kapitalizmin insanlıktan uzaklaşma sürecini pekiştirmedeki rolüyle, bu sistemin varlığının ve devamlılığının açıklanması için daima anahtar olgulardan birisi olmuştur ve özellikle, totaliteryan eğilimlere karşı tavır geliştiren Adorno ve Horkheimer, 20. yüzyılda kültür ürünlerinin kitle iletişim araçları tarafından metaya dönüştürüldüğünü savunmakta ve bu süreci eleştirmektedir. Yine de Frankfurt Okulu, çoğunlukla önemsenmeyen bir toplumsal bilgi kaynağı olmanın yanı sıra toplumsal eleştiri ve muhalefetin potansiyel bir biçimi olarak da önemli bulmuşlardır.

Adorno’dan ödünç alacak olursak, kültürel eleştirinin görevi, kültürel fenomenlerin tahsis edildiği özgül çıkar kümelerini araştırmaktan çok bu fenomenlerde dile getirilen ve en güçlü çıkarların kendilerini gerçekleştirdikleri genel toplumsal eğilimleri deşifre etmek olmalıdır. Kültürel eleştiri Adorno’ya göre toplumsal fizyonomi haline gelmelidir, bir manasıyla ödev sayılmalıdır. Bütün, kendisini tüm tesadüfi unsurlardan ne kadar fazla uzaklaştırırsa ne kadar toplumsal olarak filtrelenirse ne kadar saf bir bilinç haline gelirse o kadar kültür formunu alır. Bu aşamada kapitalizmin kendi tahakkümünü yaygınlaştırmak ve insanların kültürel anlatımlarını metaya dönüştürmek için teknolojiden nasıl faydalandığını ve aklı nasıl araçsal hâle getirdiğini gözler önüne sermişlerdir.

Peki kültür endüstrisi denilen kavram yaşamımızda nasıl bir sürece tekabül etmektedir? Hangi süreçlerden geçer ve bizi, pasifize olan bizi nasıl etkisi altına alır ve biz bunu nasıl içselleştiririz?

Kültür endüstrisi başlıca iki sürece dayanmaktadır: Kültür ürünlerinin standartlaşması ve dağıtım tekniklerinin rasyonelleşmesi süreçleri. Tarihte başka hiçbir toplumun böylesine kalabalık bir imgeler yığını ve böylesine yoğun bir mesaj yağmuru ile karşı karşıya kalmadığını ifade eden Berger, reklamlar aracılığıyla insanlara ulaşan imgelerin ve mesajların sık tekrarlanmalarından ve yoğunluklarından dolayı kitlelerde alışkanlık yarattığını ve doğal kabul edildiğini belirtmiştir. Adorno’nun kültür endüstrisinin dayandığı temel iki süreçten biri olan reklamların çoğu zaman halka, reklam üreticilerine ve genel ölçekte ulusal ekonomiye yararlı olduklarının genel bir doğru olarak kabul edildiğinin ve ettirildiğinin altını çizmektedir. Sistem bu algıyı yaratırken, reklamların özgürlükle olan bağlantılarını öne çıkarmaktadır. Serbest piyasa ekonomisini merkeze alan kapitalist sistemin en önemli savlarından biri özgürlüktür.

Apaçık sunulmasa da, özgürlükten kasıt toplumsal ya da bireysel özgürlükten ziyade tüketme özgürlüğüdür. Egemen kapitalist sistem, reklamları alıcının seçme özgürlüğünü ve üreticinin girişim özgürlüğünü sağlayan bir sistem olarak görmektedir. Oysa, burada bir aldatmaca olduğu açıktır. Aldığınız bu yeni nesne der reklam, sizi bir bakıma daha zenginleştirecektir. Aslında o nesneyi almak için para harcayarak biraz daha yoksullaşacak olsanız bile!

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir